0224 232 22 73
info@sigmacenter.com.tr
LinkedinYoutubeInstagramFaceBookTreads
logo

Aklımızı Ne Kadar Kullanıyoruz?

Tüm yaşamımızın geçmiş, gelecek ve anını yöneten; durduğunda “ölüm” ün gerçekleştiği tek organımız; beynimizi ne kadar tanıyoruz? Ve ne kadarını kullanıyoruz?

Aklımızı Ne Kadar Kullanıyoruz? İsterseniz önce; ne kadar geniş bir işlem yapma ve depolama yeteneğinden söz ediyoruz onu düşünmeye çalışalım:
İnsan beyninin potansiyelini henüz keşfetmeye başlayan bilim adamları son on yılda yapılan araştırmalarda; ortalama bir insan beyninin saniyede 600 birimlik bilgiyi kaydeden, işleyen ve depolayan bir yapıya sahip olduğunu ortaya koydular! Bunu daha iyi anlamak için bilgisayar kavramları ile yazarsak, 600 birimlik bilgi; dakikada 3600, saatte 2.160.000 ve günde 51.840.000 bitlik bir büyüklük demektir. Özetle; bir ömür boyunca normal bir insan beyninin 100 trilyon bitlik bilgiyi depolama kapasitesine sahip olduğu söylenebilir.
Öyleyse; yaklaşık 1400 gramlık bu minik ama muhteşem organımızın ne kadar inanılmaz olduğunun farkında mıyız?

Farkındaysak bile; ne kadarını kullanabiliyoruz?

Sözün özü; neredeyse HİÇ denecek kadar azını!
Biraz derinlemesine tartacak olursak; beynimiz bir evrendir aslında; keşfedilmeyi bekleyen bir sürü inanılmazıyla uyuyan bir dev gibidir. Son yıllarda eğitim, psikoloji, biyokimya, fizik ve matematik tabanlı yapılan bütün araştırmalar beynin potansiyelinin genelde sanıldığından çok daha büyük olduğunu, ancak kullanım kapasitesinin de tam aksi olarak sanıldığından küçük olduğunu göstermiştir. Bu araştırmalar sonunda, beynimizin ortalama % 5 ile 10 ‘unu kullandığımız yönündeki yaygın kanının bile yanlış olduğu; aslında beynimizin normal kapasitesinin sadece % 1’den daha azını kullandığımız gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu veri beyin fonksiyonlarımızın inanılmaz boyuttaki bir kısmının halen geliştirilmeye açık olduğunun bir göstergesidir.
Bu makale; beyninizin potansiyelinin farkında olmanız ve bunu harekete geçirerek geliştirmeye başlayabileceğinizi desteklemek için yazılmıştır.

Neden beynin potansiyel yeteneğinin bu kadar azı kullanılmaktadır?

Temel nedenlerden biri, yakın zamana kadar beyin, yapısı ve nasıl çalıştığı hakkında çok az şeyin biliniyor olmasındandır. Zihinsel yeteneğimizi kullanmakta karşılaştığımız bir çok sorun, beynin temel kapasitesinin eksikliğinden değil, var olan beyin potansiyeli ve bunun nasıl kullanılacağı konusunda yetersiz bilgiden kaynaklanmaktadır. Beynin yapısını ve nasıl çalıştığını daha iyi anladıkça, hem bu zorluğu, hem de sahip olduğumuz yeteneği en iyi şekilde kullanmakta çoğumuzun yaşadığı güvensizliği yenmek daha kolay olacaktır.
Yakın zamanda beyin hakkında çok önemli bir çok bilgi açıklığa kavuşmuştur. Bu gelişmeler o kadar önemlidir ki, psikoloji biliminde ve eğitimin temellerinde değişikliğe yol açabilecek boyuttadır. Ve bu çalışmalar ortalama bir beynin bile bu güne kadar inandığımızdan çok daha yetenekli olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
Beynin sağ ve sol lop olarak ikiye bölündüğü, beynin sol yanı hasara uğradığında sağ yanının felç olmaya eğilimli olduğu; benzeri şekilde sağ yanı hasara uğradığında sol yanının felç olmaya eğilimli olduğu uzunca bir süredir biliniyordu. Diğer bir deyişle, beynimizin bir yanı asimetrik olarak bedenimizin diğer bir yanını kontrol etmektedir.
California Üniversitesi’nden Profesör Robert Ornstein, yapmış olduğu bir araştırma ile; beynin her bir yarısı tarafından ele alınan faaliyetleri sınıflandırarak insanları bu konuda aydınlatmıştır.
Genelde sol beyin aşağıda yer alan faaliyetleri ele almaktadır:
  • Matematik
  • Dil
  • Mantık
  • İrdelemek
  • Yazmak ve diğer benzeri faaliyetler.
Sağ beyin tarafından yürütülen faaliyetler ise:
  • Sanat
  • Hayal gücü
  • Renkler
  • Müzik
  • Ahenk
  • Hayal kurmak ve diğer benzeri faaliyetler.

Ornstein

Beyinlerinin bir yanını kullanmak üzere eğitilmiş insanların, hem genel durumlarda, hem de diğer yanı ile ilgili faaliyetlerde, beyninin diğer yanını aynı oranda kullanamadıklarını keşfetmiştir.
Daha da önemlisi; bu araştırmalarda iki beyinden az kullanılan tarafın, daha çok kullanılan taraf ile işbirliği içerisinde çalışmaya uyarılması ve teşvik edilmesi halinde, genel yeteneklerde ve etkide büyük bir artış olduğu gözlemlenmiştir. Bu artışın ise, beklendiği gibi 1+1 =2 değil, tahminen 5 ila 10 katı civarında olduğunu ortaya konmuştur.
Ülkemizdeki yaygın eğitim sisteminde ise; çoğunlukla sol beyin faaliyetlerinin kullanımı teşvik edilmektedir. Kısaca okuma, yazma ve aritmetik yeteneklerinin gelişimine önem verilmektedir.
Toplumumuzdaki genel kanıya uygun olarak; sanata, müzik, resim, edebiyata yeteneği olan, beden ya da el becerilerine sahip, “hayalci” görünen bir çok öğrenci; boş işlerle uğraşan, üniversite eğitimi alamayacak kapasitede ve zeka düzeyi vasat olarak değerlendirilmektedir.
Ancak; bu gün ulaşılan tüm kanıtlar; bu yaklaşımın bir yanılgı olduğu, daha yaratıcı ve sanata yatkın insanların, en azından matematiksel zekası yüksek olan insanlarla eş düzeyde zekaya sahip olduğu doğrultusundadır.
Büyük bir bilim adamı olduğu kabul edilen Einstein’ın beyni sadece sayılarla ve formüllerle dolu olan kıvırcık saçlı bir matematik fizikçisi olmadığı, okulda matematikten kaldığı ve hayal kurduğu için nerdeyse üniversiteden atıldığı, ünlü görecelik teoremini ise kendi anlatımına göre bir tepede yatarak hayal kurarken bulduğu söylenmektedir.
Kısaca beynimizin her iki yanının faaliyetlerin de dengede olması zeka düzeyimizin yükselmesine neden olan bir etkidir. Bu nedenle; beynimizin kapasitesini artırmak için; her iki yanını da olabildiğince birlikte kullanmalıyız.
Beyin konusunda ikinci önemli bilgi ise, psikolojide Pavlov’ un öğrencisi ve izleyicisi olan, Profesör Pyotr Anokhin tarafından ortaya konmuştur.
Yüzyıllarca beyin sadece bir buçuk kiloluk gri madde yığını olarak düşünüldü. Mikroskobun geliştirilmesiyle beynin dış yüzeyindeki kıvrımların o güne kadar sanıldığından çok daha karmaşık olduğu ve binlerce damar ve sinir yollarından meydana geldiği keşfedildi. Mikroskoplar geliştikçe her beynin nöron olarak adlandırılan ve üzerinde ahtapot gibi birçok kolu bulunan milyonlarca ufacık hücreden meydana geldiği anlaşılmıştır. Ve araştırmalar sonucunda ortalama her beynin gerçekten şaşırtıcı sayıda (10.000.000.000) nöron içerdiği hesaplanmıştır. Uzunca bir süre için beyin hücrelerinin sayısının kişinin göreli zekasını belirlediği düşünülmüş, ancak günümüzde beyinin büyüklüğünün zeka ile doğrudan ilişkisinin olmadığı anlaşılmıştır.

Anokhin

Beyin hücrelerindeki var olan her bir çıkıntının en azından diğer bir çıkıntıya bağlı olduğunu ve bu ikisinin diğer bir çıkıntı veya grup çıkıntılarla elektrokimyasal uyarılar yoluyla şemalar oluşturabileceklerini keşfetmiştir.
Yaşamının son yıllarında ise Prof. Anokhin normal bir beynin yapabileceği bağlantı ve yolların sayısını hesaplamış ve bir bilim adamı olarak tahmininin oldukça mütevazi olduğunu söylemiştir. (Hesapladığı sayı 1’den sonra 10.000.000 km daktilo yazısıyla yazılmış sıfırlardır)
Prof. Anokhin halka hitaben verdiği son demecinde, beynini tümüyle kullanabilen bir insanın şimdi veya daha önce yaşamadığına emin olduğunu belirtmekten geri kalmamıştır.
Beyin hakkındaki bu iki bilgi bile; beynimizin kapasitesinin ne kadar sınırsız olduğunu ve sürekli geliştirerek yeteneklerinin artırılmasının mümkün olabileceğini göstermektedir.
Sonuç olarak beyin; şu anki zekamızı kullanma alışkanlıklarımızla tam olarak hesaplayamadığımız bir boyutta kapasitesi olan ve doğru kullanıldığında, geliştirildiğinde yaşamın sırlarını ortaya çıkarabilecek bilgiye ulaşabileceğimiz en değerli varlığımızdır. Beynin her iki yanını bütünleşik olarak kullanmak, olumlu düşünmek, sürekli alıştırma yapmak, çalışmayı teşvik etmek, sanatsal, kültürel ve sosyal faaliyetlerde bulunmak, onu geliştirmek için elimizde olan kaynaklardır.
Son söz; ne düşünürsek düşünelim daima olumlu düşünelim, olumlu düşünmenin gücüne inanalım, beynin başaramayacağı bir şey yoktur.